1 Mart 2018 Perşembe

Güneş

Hani derler ya ; insanın başına gelen güzel şeyler hep umulmadık zamanlarda gelirmiş diye . İşte işin aslı bu minval üzerine.... Hiç beklemediğim bir zamanda karşıma çıkan bir kadının hikayesi bu. 

Yalnızlık üzerine oturup çok kafa yoran insanlar vardır ya hani. Ha işte ben onlardan değilim. Yalnızlığı yaşıyorum ben. Her anımda, her düşüncemde ve aklınıza gelip gelebilecek ‘her’ ile başlayacak olan o afilli cümlelerde. Şimdi geçelim benim içimde yaşayan yalnız benliğimi. Gelelim O’na...

O’nu ilk gördüğüm günden başlayayım. Koştur koştur ulaştım yanına daha ilk buluşmamızda . Geç kalmayı hiç sevmediğim halde, geç kaldım. Tabi bana bol bol iğne batırmadı değil. Olsun, haketmiştim. Bir insanın henüz yüzünü görmeden size iyi geleceğini anlayabilir misiniz? Ben anlamıştım daha ilk konuşmamızda. Peki ne ki bunun sebebi derseniz. Bazen sebep aramak yerine yalnızca hislerinize güvenmek istemekle aynı diyebilirim. Kısacası, hissetmiştim. Sonrasında, saatler süren hoş bir sohbet, benim  çenesi düşük yapımın  ön plana çıkması ve sonrasında gelişen bu kadına öz benliğimi açmak isteme duygum. 

Bir kadın düşünün ki hem size anlattıklarını can kulağıyla dinlediğiniz hem de anlatacaklarını sürekli merak ettiğiniz... Sonraları O,bende gizli kalmış duyguları dışarı çıkarmayı bir şekilde başarmış bir kadın oluversin dünyamda. İlginç hakikaten.Nasıl yaptı bunu hâlâ bilmiyorum. İşin açığı bilmek dahi istemiyorum ancak tabiatım gereği merakım daha ağır basıyor. Bunu okuduktan sonra bana nedenlerini söyler mi onu da bilmiyorum. Sanırım bilmemek erdemi mutlu ediyor burada beni. 

Bana romantik olmakla âlâkalı bir anekdot paylaşmıştı mesela. Nasıl oluyor da insanlar bu denli birbirlerini sevebilir demişti. O’na tavsiyem , bana öğrettiği gibi sorgulamasın hiçbir şeyi. Çünkü cevabını aklın ya da mantığın veremeyeceği bir konu hakkında soru sormanın gereksiz olduğu çok açık değil mi ? 

Uzunca bir süredir yazmıyordum. Niyetten öteye gitmiyordu, daha doğrusu gidemiyordu. Bana oturup yazma ilhamı vermesi dahi benim için kâfi. 

Hem bana çok uzak hem bana çok yakın kadına hürmet edebilirim ancak. Ötesi yok ki.!  Velhasıl-ı kelam; 
Sen aIeviyIe yakan bir güneş ki şahane. Ben ışığa uIaşmaya çaIışan bir pervane.’ ...


18 Nisan 2016 Pazartesi

Tiyatro Sahnesi Misali...

Hani insanların ara sıra "buhran" dönemi diye adlandırdığımız anları olur ya...Ha işte...Tam olarak bu vaziyete zuhur etmemiş olsam da,"Öylesine..." diye başladığım bir sohbetin, birdenbire derin ve  felsefi bir şekilde cereyan etmesinin hikayesini yazacağım diyebilirim.

Bu diyaloglar ortaya çıkarken ettiğimiz sohbetin bu şekilde belireceğini  tahmin dahi edemezdim. Ama oluverdi işte. Mutluluk ve kelimelerin kifayetsiz kalacağı şekilde bir haz aldım ve bu sohbetin iki kişinin arasında kalmasının haksızlık olacağını ve konuştuklarımızı başka insanlarında duymasına,okumasına-artık ne derseniz-karar vermiş bulundum.

Peki,nereden çıkıverdi bu derin muhabbetin konusu derseniz.

Her şey benim delilikten dem vurmam ile başladı ve devamında olağan olanın dışında devam ediverdi.

Malum,diyalog şeklinde geçtiği için ve okuyan herkesin de sohbetimize katılabilmesi adına ne konuşuldu ise hepsini olduğu gibi aktarmayı uygun görüyorum.Umarım okurken kendinizde ufakta olsa bir parça bulabilmeniz dileklerimle...

Bu arada "--"(kısa çizgi benim konuşmalarım)
"=" ise kadim dostumun....

--Deli olan insandan herkes korkar.Oysaki ben hep sevmişimdir onları. Adamlar evrenin sırrını çözmüş çünkü. "Hayatı ciddiye aldım.E sonra bana deli dediler. Bende,vardır herhalde bu kadar adamın bir bildiği deyip. Deli oldum."

= Sonra sana deli dediler tabi.Oysaki bilemediler ki evrenin sırrını çözdüğünü...

--Sonra bizler büyüdük,geliştik.Bu kez de,hepimizi bir araya toplayıp,tedavi etmeye çalıştılar.

= Ciddiye almış mıydık ki onları?

--Sanmam. Sadece iyi birer dinleyiciydik biz. "Delilik kişilerde seyrek görülür." dedik. E koca Nietzsche bu. Yalan mı söyleyecek.Sonra okuduk tabi bol bol. Nasıl olsa vakit bol.

= Görüşlerine saygı duyduk birer birer ama hiçbir zaman katılmadık kervanına onların. Yolumuzu çizeli çok olmuştu.

-- Çetrefilli idi evet. Ama yolumuza asfalt atmak hiç aklımıza gelmemişti ki...

= Asfalta ihtiyacımız var mıydı ki? Amaç hedefe ulaşmak ise...

-- Yürümek niye ki dedik. Emekleyelim varsın bizlerde. Sonuçta hedefimiz vardı hiç değilse... Onu geçtim hadi. Bizim ağzımızı anlayacak kulaklar neden yoktu çevremizde ?

= Kapalı mikrofona konuşmak gibi kendinden başka duyan yok sesini...

-- Forrest Gump misali desene...

=Hiç sorma!

-- Şans niye gülmez oldu yüzümüze? Oysa ki iyi insanlardık biz. Ya da bizim gibiler...

= Hâlâ iyiyiz. Kim dedi kötüyüz diye...

--Çok dışa vurduk öyleyse kendimizi.

= Tabiki... Biraz içte yaşasak ne olurdu sanki. Uçlar tehlikeliydi. Biz uçları sevdik.

--E hikayenin sonunu nasıl yazacağız peki? Yani mantığımızı diyorum. Onu ne yapacağız? Atsan atılmaz,satsan satılmaz.

=  Mantık,mantık olarak kabul edilene dek herkes deli değil miydi peki? Oysa delinin birinin fikriydi mantıklı olmak...

-- Yine felsefeye gebe kalmış tanıklar olduk. İlk değiliz ya hani. Hiç değilse tutar dalımız var.

= İnanç sanırım bütün mesele...

-- Fikirlere mi yoksa insanlara mı? Ya da en olmadı yaratıcı güç...

= Hayata entegre edebildiğimiz fikirlere...

-- Hani şu idrak dediğimiz kara delik... O mu yoksa? Hani şu belirsiz boyut.

=  Evet o. Aydınlatmak,aydınlanmak diyorum. Zor olmamalı...

-- Bunun için yaşadığımızı iddia ediyorduk bir aralar hani...

= Karanlıktan aydınlığa çıkabilmek için şükür mekanizmasını devreye sokmak gerek ki, kara deliğin sonundaki ışığa ulaşabilelim.

--Eninde sonunda bir ışık var diyorsun. E hani belli belirsizdi.

= Olmalı diyorum daha doğrusu...

-- Işığa ulaşabilmek için acı veren ne kadar güzel olmayan var ise tatmak neyin nesi peki?

= Işığa ulaşmak o kadar kolay olmamalı ki kıymeti bilinsin. Asıl mesele de bu değil mi? Işığın yolunu bulabilmek.

-- Adem nasıl o kadar kolay ulaştı elmaya öyleyse? Halbuki o ışığın içerisindeydi.

= Belirsiz olanın peşinden gitmek istedi belki de. Kim bilir!

-- Keşfetme arzusu ağır basmaya görsün yeter ki diyorsun.

= Çizdiğin rotadaki gideceğin yolu şekillendirmek senin elinde. Tamam, "Kaderci" bir bakış açısı olabilir ama sonuç olarak başlangıç ve bitişi biz şekillendirmiyoruz.

-- Kader dediğimiz madem bizim ellerimizde, ben o kuşa uçmayı öğretmeden salıvermem.

= Sonu ışığa çıkacaksa neden yapmayasın.

-- Sonunu düşünmeden yaşayabildiğimiz gün fikirlerimiz esaretten kurtulacak ve bizler özgür kalacağız.

= Hiç tutsak olmadık ki.

-- Öyle hissettik her daim.

= Hissettiğinden çok hissettirdiklerin önemli değil mi?

-- Tutsak bırakamayız istesek de fikirlerimizi... Sadece kendi tabularımız yıkamadıklarımız.

= Asıl tutsaklıklarımız o tabuların arkasında gizli, Emin ol bundan...

-- Ne yazıktır ki her zaman kontrol altındayız. Hayat bir iplik ve bizlerin gözleri de o ipliği iğne deliğinden geçiremeyecek kadar bozuk....

Sevin,sevilin ve henüz fırsatınız varken sevişin diyor ve kapatıyorum.
Okuduğunuz için teşekkürü bir borç bilirim. SAYGILARIMLA....

28 Mart 2016 Pazartesi

Çok konuşmuşuz ki 2 yılda...

Küçücük yer dersin ilk baktığında... 

Bilmezsin ki o küçük virane şehir ne acıları ne aşkları nice sevdaları,dargınlılkları,küskünlükleri,yaşanamamışları biriktirmiştir içinde... 

Durup düşündürür insanı inceden. Anlamaya çalışırsın ötmek istemiş ama ötememiş, sadece boynu bükülmüş nice öksüzü,yetimi,o kınalı,öylesine saf... 

Suçu sadece dünyaya gelmek halbuki... 

Sonradan dönüp kendine "Keşke onların şu acılarını çaresizliklerini görmeseydim de, ki ben var olmaktan vazgeçseydim! " 

Ya şu 3-5 satırı yazarken dahi gözlerinden dökülen yaşlar. Onların ömürlerindeki o kupkuru çöl yangınını biraz olsun dindirebilir mi? 

Varsın gitsin bakalım bu dünya böyle... 

Onlar yaşadı. Bizler yaşamaya devam ediyoruz, yaşayacak başkalarına kolay gele...



Son olarak; Sevin,sevilin,sevişin,özgür yaşayın.

25 Nisan 2014 Cuma

Doğaçlama...

Birbirlerini çok yakından tanımıyorlardı.Öylesine bir eş dost arası muhabbetinde ağız ucuyla tanışmışlardı.İşin açığı iki yabancının bir üstündeler idi.

Sonunda kaderin işi ya buluşturdu onları bir şekilde,belirsiz bir zamanda beklenmedik bir yerde.İkisinin de gözleri ısırdı birbirini ama erkeğin O'nu ilk gördüğü andan beri unutamayışı erkeği ilk harekete sürükledi.

Samimi olmayan bir tokalaşmadan sonra sohbete başladılar.Konu biraz daha derinleşince erkek cesaretini topladı,derin bir nefes aldı,"Neden "Biz" olmuyoruz?" sorusunu yöneltti.

Kadın kaşlarını çattı ve "Senin gibi kendini beğenmiş,burnu havada olan birini hayatıma sokmamı beklemiyorsun herhalde!" gibisinden gayet sokakvâri bir cevap veriverdi.

Erkek n'psın,duraksadı,mimikleri gayet sakin bir şekilde;

"Geldiğim yeri unutursam,geldiğim yere geri dönerim.Ayrıca hayallerimde daha bir iyi daha bir güzeldin.Şimdi işin yoksa hayal kırıklıkları ile yaşa..." dedi ve belki mutluluk vâdeden ya da vâdetmeyen bir ilişki sona erdi.

Gecenin 12 buçuğunda nereden,nasıl,ne şekilde aklıma geldi bilmiyorum ama yazmazsam eminim ki kaybolup gidecekti.İyi ki yazdım.

Son olarak; Sevin,sevilin,sevişin,özgür yaşayın.


16 Ocak 2014 Perşembe

Yüzü devamlı gülenler...

Arkadaşlarınızla sohbet edip gülüp eğlenirken,yüzünüzde devamlı ve hoş bir gülümseme var iken tam o sırada arkadaşınızın biri sizin ile bir derdini paylaşır ve bunu takîben uzun süredir kendinizi sıkıntılardan soyutlanmış,her şeyi boşvermiş,öylesine yaşayan bir insan hâline geldiğinizi görürsünüz.Sonrasında düşünmeye başlayınca buz dağının görünen yüzünün aslında hiç öyle olmadığını anlarsınız ya; işte o anda yüksek şiddetli bir deprem olmuşcasına sallanırsınız.

Bir tâbir vardır,"Aklım yettiğinden beri" şeklinde olan hani...O an gelip çattığından itibaren,geçmiş olsun,sınanmaya başladığınız gün gelip çatmış demektir.Kimisi bunu hiç yaşamaz,kimisi yaşasa da farkına varmaz,kimisi de olayın başından sonuna kadar işin içindedir ve bunu bütün benliğiyle yaşar.Kimisi hiçbir zaman kendi yaşını yaşayamaz;hep yaşından olgun olması istenir.Kimisine altından kalkamayacağı bir yük yüklenir.Bâzısının ailesi ile problemi vardır veya ailesinin akrabası ile problemi vardır,birden bu da sizin sorununuz oluverir.Liste uzun...Kim bilir dâha neler neler eklenir!

Yani kısacası yüzü çok gülen,çevresindekileri güldürmeyi seven,kendi ile dalga geçen insanların aslında içlerinde en büyük acıları sakladığını unutmayın.Bunu yapma sebeplerinin "Hayatın zayıflığı kabul etmeyişi..."ilkesinden kaynaklandığını da aklınızın bir köşesine yazın...

(Okuduğunuz için teşekkürler.)

8 Kasım 2013 Cuma

Olduğu kadar...

"Yazmak" kavramının ne kadar zor olduğunu ve bazı yazarların neden ömürleri boyunca sadece bir veya birkaç kitap yazdıklarını her geçen gün daha iyi idrak ediyorum.Demek ki bir insanın kitleleri cümlelerle etkilemesi uzunca bir süreç alıyormuş ve beyinden duygularla karışıp yazıya dökülen binlerce kelimenin dahi bir hikayesi varmış.Kısacası yazmak zor zânaat imiş."Bunu nereden biliyorsun?" gibisinden bir soru yönlendirirseniz eğer,cevabım; "Sebepsiz yazılmıyormuş." şeklinde olur.Bunları söylerken de  "kendimi bütün yazarlardan kırk tabaka öte" şeklinde ayırıyorum.Geçmişim bana üzüntü verirken,geleceğim beni endişelendirirken,bugünümüzü yaşıyamıyor iken ve kalemi kalplerimizi delip geçen yazarlar aramızda yok iken,yaşam daha bir zor hale geliyor.Sevin,sevilin ve henüz fırsatınız varken sevişin diyor ve kapatıyorum.

27 Ağustos 2013 Salı

Kendimi Soyutlamışken...

Son aylarda hayatıma bir kadın girdi.Öncesinde hatırı sayılır bir geçmişimiz olmasa dahi bütün sıcaklığıyla,bütün samimiyetiyle beni düşünceleri ile sımsıkı kucakladı.Başlarda biraz şaşırmadım değil ama nereden bilebilirdim ki düşüncelerimizde aynı dili konuştuğumuzu…

O denli derin  duygulara sahipti ki son zamanlarda hayatımda olan bütün kadınlardan bir kenara ayrıldı ve ben başlarda bu duyguların derinliğinde boğulmaktan korkmuştum.Aslında farklı cins olmamız dışında hemen hemen aynıydık.Aynı şekilde hayatın insanları hırpalayabileceği bütün aşamalardan geçmiştik.Aradığımız ve olmasını istediğimiz olgu,sevginin ve aşkın hâlâ var olduğunu kanıtlamaktı.Açıkçası O’na  neden “BİZ”olmuyoruz diye soramadım çünkü uzun süredir nihayet aynı dili konuştuğum birinden olmak istemedim.Eksikliğini mutlaka hissederim diye düşündüm.Anın büyüsünü bozmak istemedim.Beni çıkarcı,alçak,fırsat kollayan biri olarak görmesini istemedim.Zaten “O”nu birazcık tanıdıysam böyle bir teklifi dahi alçakgönüllülükle,kibarca geri çevireceğinden emindim fakat eğer “O”nun kafasında bana dair,çevresindeki “O”na önceden zarar veren,üzen diğer insanlar gibi bir intiba yaratacak olursam bu beni kahredecekti ve çok üzülecektim.Kısacası söylemeye cesaret edemedim.Öğrendiğinde kızmaması tek temennim.Yalnız biliyorum ki bu tür olgular yap-boz tahtası değil ve kezâ olurda bende diğerleri gibi çıkarsam bunun altından nasıl kalkacağımı tahmin bile edemiyorum ve bu noktada işler kördüğüm oluyor.Karmaşıklığa yeni boyut getiren kendime ve hayatıma gerçekten renk katan kadına saygılarımla!!!